28 Ocak 2009 Çarşamba

Gaudi'nin tamamlayamadığı başyapıt La Sagrada Familia





Bu yazı Taraf Gazetesi'nin Pazar Eki'nde Kasım 2008'de yayınlanmıştır


Her ne kadar Alan Parsons Project, La Sagrada Familia’nın adını taşıyan o meşhur şarkıda ‘’Rüzgar dindi, fırtına sona erdi. Tanrı’nın gazabı dindi, toprağımıza barış geldi’ dese de, Barcelona’nın gözbebeği, Gaudi’nin baş yapıtı La Sagrada Familia hakkında yıllardır süren ‘bitirilsin mi, olduğu gibi kalsın mı’ tartışmasının sona ermesi hala çok uzak bir ihtimal görünüyor.

Dünyanın sayılı cazibe merkezlerinden Barcelona’yı Barcelona yapan ünlü Katalan mimar Antonio Gaudi’nin bir türlü bitirilemeyen eseri La Sagrada Familia, aslında oldukça bahtsız bir yapıt .

Gaudi’nin beklenmedik ölümüyle yarım kalan bu görkemli kiliseyle ilgili tartışmalar bugün her zamankinden daha ateşli biçimde sürüyor.

Gaudi’nin bir tramvayın altında kalarak ölümünden bugüne dek geçen 82 yıldır tamamlanmaya çalışılan kilise için İspanyol, Katalan, Japon mimarların yer aldığı çeşitli proje ekipleri kuruldu, ihaleler açıldı, kimileri sonuçlandı, bağışlar toplandı. Ama sonuç olarak kimseyi tatmin eden bir gelişme olmadı.

Eleştirilerin en önemli bölümü proje için harcanan parada düğümleniyor. Kilisenin ve insanların bağışlarıyla yaşayan La Sagrada Familia ‘ya bugüne dek milyonlarca Euro harcanması Katalanların canını artık iyiden iyiye sıkıyor . Kentte yapılması gereken o kadar iş varken bu kadar büyük meblağların bu projeye harcanıyor oluşu pek çok kişiyi öfkelendiriyor. Üstüne üstlük, Gaudi’nin geride projeye dair hiçbir yazılı plan bırakmamış olması işleri daha da karıştırıyor. Bugüne kadar yapılan her türlü yeniliğin aslında Gaudi’nin isyankar, kalıpları yıkan ruhuna, daha önemlisi rüyasına ihanet anlamına geldiği söyleniyor.

Yenilikçi kanat ise eleştirilere Gaudi’nin kendi cümlesiyle yanıt veriyor: ‘La Sagrada Familia, Tanrı’nın ellerinde yükselecek bir eserdir, ki bu eseri halkın gönüllüğü ve istekliliği yükseltecektir’’.



Gaudi için kırmızı alarm verildi, Manifesto’cular iş başında



Kilisenin yeniden yapım sürecinde yaşanan tartışmalar bu minvalde süre dursun, Barcelona halkı şimdi de başka bir projeyi, yapımı devam eden Hızlı Tren (AVE) projesini tartışıyor.
İspanya ile Fransa’yı birbirine bağlayacak olan hızlı trenin La Sagrada Familia’nın 170 metre kadar altından geçecek olması zaten karmaşık olan süreci daha da zora sokacağa benziyor.

Tüm bu tartışmalar, neredeyse 100 yıldır süren yeniden inşa sürecinde Gaudi’ye ve eserine büyük zarar verildiğini, eserin artık Gaudi imzası taşımadığını düşünenlerin sayısının da hızla çoğalmasına yol açıyor.

1990’ların başında kilisenin arka cephesine eklenen yeni heykeller nedeniyle günlerce protestocuların akınına uğrayan La Sagrada Familia için geçtiğimiz aylarda ‘Gaudi için Kırmızı Alarm’ başlıklı bir manifesto yayınlandı. Manifesto, tüm bu çalışmaların Gaudi’nin eserini kişiliksizleştirdiğini ve La Sagrada Familia’nın artık bir Gaudi yapıtı olmaktan çıktığı savunuyor. Gaudi’nin kişisel imzasından geriye hiç bir iz kalmadığını düşünen manifestoculara göre bir avuç ikiyüzlü teknik adam ve mühendis bu büyük yapıtı yok etmeye kararlı.

Sanat eleştirmenleri, mimarlar, müze, galeri direktörleri ve aralarında Reina Sofia Müzesi’nin müdürü Manuel Borja-Villel gibi önemli entelektüellerin de yer aldığı Gaudi İçin Kırmızı Alarm Manifestosu grubu, her hafta yüzlerce imzayla büyüyor. La Sagrada Familia’nın bunca yıldır çektiği eziyeti ‘anıtsal bir skandal’ olarak yorumlayan protestocular kamuoyunun desteğini almaya çalışıyorlar. (Manifesto metni için www.fadweb.org).

Bu arada gözden kaçan bir ayrıntı da, Gaudi’nin tamamlayamadığı tek eserin La Sagrada Familia olmaması. Usta mimarın imzasını taşıyan bir başka yapı olan Colonia Güell Kilisesi de tamamlanma bahanesiyle orijinal görüntüsünü yitirmiş ve yetmezmiş gibi bu iş için ayrılan para har vurup harman savrulmuş. Dolayısıyla Gaudi için Kırmızı Alarm hareketi, mimarın bir nevi vasiyeti olarak kabul edilen yukarıdaki sözlerinde de işaret ettiği ‘kiliseyi yükseltecek halk’ın gerçek yansıması belki de…




‘Bir dehayı mı yoksa bir budalaya mezun ediyoruz bilmiyorum’’



Barcelona Mimarlık Okulu rektörü Elias Rogent’ın, okulun 1878’deki mezuniyet töreninde öğrencisi Gaudi’ye böyle sesleniyordu.
Katalan kültürünün en önemli figürlerinden biri olan Antonio Gaudi, 1852 yılında Katalunya’nın Reus kasabasında doğdu. Mimarlık öğrenimini Barcelona’da tamamladı. Mimarlığın yanı sıra mobilya ve obje tasarımları yaptı, şehir planlamacalığı alanında çalıştı ve tüm bu disiplinlerde tamamen kendine has, benzersiz bir dil geliştirerek,yarattığı eserlere özel bir ruh verdi.

Çocukluğunda yakalandığı bir hastalık onu zaman zaman kırsaldaki aile evinde uzun süreli dinlenmelere zorluyordu. Gaudi bu zorunlu dinlenme anlarını fırsat bilerek doğayı inceliyordu. Eserlerindeki organik formlar, doğanın esinlediği biçemler işte bu gözlemlerin sonucuydu. Katalanca konuşmanın illegal olduğu bir dönemde, Katalanca konuştuğu için tutuklandığı söylenen ünlü mimar, yine başka bir iddiaya göre aslında renk körüydü ve yardımcısı Joseph Maria Jujol’un desteği olmadan mesleğini icra edemiyordu.

La Sagrada Familia Kilisesi ise, Gaudi’nin doğayla ilişkisinden esintiler taşımakla birlikte aştan aşağı dini referanslarla örülü bir yapıt . Örneğin kilisedeki 18 çan İsa, Meryem, havariler ve İsa’ya inanan azizleri sembolize ediyor, ayrıca kilisenin üç farklı yüzünde İsa’nın doğumundan ölümüne uzanan İncil’den sahneler ince ince tasvir ediliyor.

Gaudi, hayatının çok uzun bir bölümünü La Sagrada Familia kilisesinin yapımına adadı. Kilisenin yapımına 1882’de başlanmıştı. 1883 sonlarında projeye dahil olan Gaudi, ölümüne dek kiliseden neredeyse hiç ayrılmadı. Koyu Katolik inancına sahip mistik bir sanatçı olarak bir 20. yüzyıl katedrali yaratmayı arzuluyordu. Sadece tüm enerjisini esere ayırmakla kalmadı, stüdyosunu da inşaata taşıdı.


Kimsesizler hastanesinde biten bir yaşam


1926’da, 74 yaşındayken Barcelona sokaklarında hızla giden bir tramvayın ağır yaraladığı Gaudi, kilisenin inşaatıyla öylesine meşguldu ki, hırpani kılığı ve dilenciye benzer görüntüsü nedeniyle kimse bu ağır yaralı ve yaşlı adamın ünlü mimar Gaudi olduğunu anlayamadı. Hatta o sırada yoldan geçen birkaç taksici, yerde bilinçsizce yatan adamın sefil görüntüsü nedeniyle onu hastaneye götürmeye bile tenezzül etmedi. Sağlığında da oldukça içe kapalı bir hayat süren Gaudi’nin tanınmaması aslında doğaldı, hatta gazetecilerden köşe bucak kaçtığı için bugün arşivlerde doğru dürüst bir fotoğrafını bulmak çok zor.

Antonio Gaudi, kazadan sonra kaldırıldığı kimsesizler hastanesinde birkaç gün içinde yaşama gözlerini yumdu. Naaşı daha sonra, büyük bir törenle, 43 yılını verdiği La Sagrada Familia'ya gömüldü. Cenaze töreninde Barcelona halkının yarısı matem rengi olan siyaha bürünmüş bir halde, büyük mimara son görevlerini yerine getirmek için oradaydı.

Ateşli bir Katalan milliyetçisi olan Gaudi, bugün de Katalanların en sevdiği figürlerin başında geliyor. 2002 yılında kutladıkları Gaudi Yılı çerçevesinde doğumunun 150. Yılında mimarlarına olan sevgilerini ve bağlılıklarını düzenlenen kapsamlı etkinlikler ile bir kez daha gösterdi Barcelona halkı.
Gaudi’nin UNESCO Dünya Mirası Listesi’ndeki eserleri arasında, yakın dostu ve hamisi Eusebi Güell için yaptığı Park Güell, Güell Kilisesi ve Güell Sarayı, Casa Milà, Sagrada Familia’nın “İsa’nın Doğuşu” cephesi ile yeraltı türbesi ve Casa Battlo ve bulunuyor.


Alan Parsons Project’in Gaudi’si


Antonio Gaudi, ‘70 ve 80’lerin önde gelen gruplarından Alan Parsons Project’in 1987 tarihli albümüne de ismini verdi. Gaudi albümü, La Sagrada Familia, Too Late, Closer to Heaven, Paseo de Gracia gibi çoğu Gaudi’den, yaşamı ve eserlerinden ilham alan şarkılardan oluşuyor.

İşin tuhafı, Gaudi albümü, Alan Parsons Project’in düzenli olarak çalıştığı plak şirketi Arista Records’dan çıkardığı son albüm oldu. Bir söylentiye göre yapımcı şirket ‘Bu da ne böyle’ diye tepki göstermişti. ‘İspanyol bir mimar hakkında bir albüm yapmış bunlar, yahu biz rock’n roll işindeyiz, bu adamlar bizimle dalga mı geçiyor?’

Hiç yorum yok: