10 Mart 2008 Pazartesi

An oasis in Aegean cost: Cunda Island






Cunda…Throughout ages it has been given different names to this island. Nesos, Hekatos, Moshinostu….
The last name, which means ‘Beautiful Smell’, was given by Greeks of Anatolia who lived untigl 1924. After that Cunda has been populated with Turks coming from Greece, Lesbos and Macedonia.

Whatever name has been given to Cunda, it has its unchanged characteristics. Narrow streets, stone houses, olive oil, papalina, cats …

The symbol of Cunda is Taşkahve (Stoned Coffee House). The building has a glorious architectural style with huge windows and a enormous high ceiling. If you are lucky, you can chat there with old people of Cunda who stil remember the good old days when greeks and turks lived in harmony.

Another place to visit in the island is Taksiyarhis Church. Constructed in 1873, church has been the major worship place for Greeks living around that area. Today it is impossible to step inside cause it is about to collapse, because of not enough care by Turkish authorities.

More tips:

Once you are there you should not miss tasting its special cuisine. As the motherland of olive, this region’s cuisine has a variety of tapas made by olive oil, herbs and plants and named like stinging netle, sea pea etc.

Moreover if you are a fish lover, Papalina, very special kind of fish only found in Ayvalık and Cunda is waiting for you but you can only eat Papalina in August and September.

Bay Nihat (Mr. Nihat) is the best place to have fish and other typical island tastes.

Do not forget to have a Turkish coffee in Taskahve before leaving Cunda.

130 years long, same taste




‘’Bozaaaaa…’’


When you are at your sweet home, this scream coming from the street seller that sells boza in a dark, cold İstanbul night, signifies that winter has comed finally . As far as I know, Boza is the first type of drink coming from the beer family. It contains numerous kinds of vitamins and has a sour taste hich gives it the main character.


The essence of boza is malt, like in beer. If your aim is to drink a very tasty boza then you should visit Vefa Bozacısı in Vefa district of İstanbul. The place established in 1876, the founder is a migrant from Albania. And since 1876, the main recipe for production has never changed, so you can taste the same boza of nearly 130 years old.


Tips for Boza lovers:


Ø Boza contains vitamins like A1, B1, B2
Ø It is a digestive drink especially after meals it comforts the stomach
Ø You can find it between December-March
Ø Boza sellers work mostly at nights, but unfortunately there is few people left doing this job in İstanbul streets, so do not miss it if you hear the scream ‘’Bozaaaaaaaa…’

9 Mart 2008 Pazar

Bir gününüzü masal dünyasında geçirin…











İstanbul Oyuncak Müzesi’nde çocukluğa dönmek…




El Museo de Juegetes ofrece un monton de varided de los juegetes de distintos paises y de distintos siglos. El Museo fundado por un poeta, Sunay Akin, despues de varios viajes a varios paises, colectando materiales. Alli se puede ver jueguetes del siglos 18 y 19. Quieres pasar alli un dia y viajar al mundo de los cuentos?



İstanbul Oyuncak Müzesi’nin adını duyan var mı? Muhakkak vardır. Peki ya gidip, birkaç saatliğine de olsa çocukluğuna geri dönen ?

Bu hafta sonu o şanslı insanlardan biri de bendim. Uzun zamandır görmek istediğim yerlerden biriydi Oyuncak Müzesi… İstanbul’un ilk ve tek oyuncak müzesi…Hani çoğunlukla Avrupa ülkelerinde görürüz, çeşitli tematik müzeleri; çikolata müzesi, sanayi müzesi, bira müzesi ….İşte bizim de artık bir Oyuncak Müze’miz var …

Müzenin sahibi ve kurucusu şair Sunay Akın tam 11 yıl boyunca internet üzerinden ve gezdiği ülkelerden satın aldığı oyuncaklarla bu müzeyi kurmuş. İyi de etmiş, müzede 1800’lerin sonundan günümüze dek çok çeşitli ülkelerden yüzlerce oyuncağı bir arada bulmak mümkün.


18 ve 19. yüzyıllardan kalma Alman ve İngiliz minyatürler, bebek evleri, Kızılderili oyuncakları, Karagöz ve Hacivat… Oyuncakların tarihiyle birlikte kısa bir dünya tarihine de izliyorsunuz aslında. 1930’ların başında Nazi Almanya’sında yapılan savaş oyuncaklarının çocukları, İkinci Dünya Savaşı’na artık birer çocuk değil ama "asker" olarak nasıl hazırladığı, basit ve masum görünen bir oyuncak savaş tankının aslında militer bir ırk yetiştirmek için birtakım ellerde ne güzel malzeme olabileceğini görüyorsunuz.

Oyuncak Müzesi’ndeki oyuncaklar çeşitli odalara ayrılmış.. Eyüp Oyuncakları odasında İstanbul’un en eski oyuncakçılarının bulunduğu Eyüp semtinden çeşitli örnekler görebiliyorsunuz, Kızılderili Odası ise kovboy filmlerinin minik bir replikası gibi, Tren Odası’nda oyuncaklar gerçek bir tren kompartımanında sergileniyor. Uzay Odası’nda ise insanoğlunun Ay’a ilk ayak basışının ardından çıkan haberler ve dönemin oyuncakları yer alıyor.

Müze’nin en güzel sürprizi ise, Theo Dede… Hollanda’dan Türkiye’ye gelmiş bu ak saçlı, şirin dede müzenin bahçesinde yer alan Çikolata Evi’nde çocuklara oyuncak boyamayı öğretiyor. Theo Dede aynı zamanda Nesin Vakfı’nda gönüllü çalışıyor. Pazar günleri ise Oyuncak Müzesi’nde kendi yaptığı tahta oyuncakları çocuklarla birlikte boyuyor. Bu sevimli, bilge dede ile tanışmak ve kırık Türkçesiyle sohbet edişini dinlemek bile gününüzü güzel geçirmenize yeter…