4 Ağustos 2009 Salı

Gösteri dünyasının ‘Formula’sı Moulin Rouge 120 Yaşında!







Bu yazı Taraf Pazar ekinde 2 Ağustos 2009'da yayımlandı





Kısa bir Paris yolculuğu, kentler ve o kenti simgeleyen kavramlar, mekanlar üzerine yeniden düşünmemi sağladı. Sıklıkla İstanbul geldi aklıma. İmgeler zenginiydi bu şehir. Boğaziçi’nden erguvanlara, Galata Köprüsü’nden balıkçılara, İstiklal’den şehrin gürültüsüne, martılardan şehir hatları vapurlarına.Tek bir kadrajda anlatılamayacak o kadar çok görüntü ve anlam oluşuyordu ki çoğunlukla kenti anlatmaya yetmiyordu.


Paris’e de benzer hislerle baktım, bir ilk gözlem olarak. Bazı imgeler, bazı semtler, bazı kokular hep daha fazla sevilir ve anımsanır ya, ben de çelikten mabed Eyfel’e, kristal Luvr’a ya da ışıltılı alışveriş bulvarı Şanzelize’ye değil de şehrin en eski semtlerinden biri olan Montmartre’a ısınıverdim ilk görüşte. Her dem taze baget bulabileceğiniz fırınları, küçük cafe’leri, şarküterileri ve köpeklerini dolaştıran sakinleriyle sıcak mahalle havasını korumayı başarmış Montmartre. Ve benim için Paris, sadece bu görüntülerden ibaret bir kente dönüştü.

İki dünya savaşı arasında yaşanan unutulmaz ‘Belle Epoque’un , yani tüm Avrupa’yı etkisi altına alan ve çıkış merkezi Paris olan ‘Güzel Çağ’ın sanat merkeziydi Montmartre. Salvador Dali, Picasso, Modigliani, Monet ve Van Gogh bu sokaklardan yürümüşler, bu merdivenlerden çıkmışlardı. Üstelik Paris’in bilinen en eski sokağı Rue Lepic tam da buradaydı. Ve turistlerin bayıldığı Ressamlar Tepesi de...

Ve tabi, ‘Belle Epoque’ ile birlikte yükselişe geçen salon müziğinin hası yine buradaydı. Evet, Paris’in bilinen en eski kabaresi Moulin Rouge (Kırmızı Değirmen) bu semtin simgelerinden biriydi. Hani geceleri aydınlatan şu ışıklı tabelalar ve eteklerini açıp dans eden Kankan kızlardan söz ediyorum!


İşte ben Montmartre’ı bu yüzden sevdim. Yaşamın, sanatın ve coşkunun beşiği olduğu ve Kırmızı Değirmen’i hala dönmeye devam ettiği için...

Moulin Rouge, Montmartre’da 1889 yılında Clichy Bulvarı 82 numarada hizmete girmiş. Yani bundan tam 120 yıl önce. Ünlü kabarenin ilk yıllardaki gösterilerinde normal hayatlarında aşçılık, temizlik, bahçıvanlık gibi işler yapıp gece dans eden ‘amatör’ler sahneye çıkarmış. Bu amatör dansçıların fırfırlı eteklerini açarak ve bacaklarını bir indirip bir kaldırarak yaptıkları dansa önceleri ‘Quadrille’ adı verilmiş. Orta sınıf burjuvalar, sanatçılar hatta soylular bile bu yeni dans stiline bayılmış ve mekan her gece dolup taşmaya başlamış. Bu tuhaf ve komik dans, Charles Morton adında bir İngilizin ‘Fransız Kankanı’ adını vermesiyle tüm dünyada bu isimle anılmaya başlanmış.

Bir asırdan uzun süredir sergilediği birbirinden renkli şovları ve güzel dansçı kızlarıyla gösteri dünyasının ‘Formula’sı tanımını hak eden Moulin Rouge, Fransız Kankan dansının doğduğu yer. Rengarenk kostümleri, cüretli dekolteleri ve çoğu zaman da yarı çıplak giysileriyle izleyicinin aklını başından alan Kankan kızlar, yüzyıl önce onları tablolarında ölümsüzleştiren Toulouse Loutrec’in fırçasından adeta az önce çıkmış gibiler.

Moulin Rouge tarihinde ünlü ressam Toulouse-Lautrec’in apayrı bir yeri var. Lautrec’in en büyük esin kaynaklarından biri de dönemin ünlü kadın dansçılarından La Goulue lakaplı bir güzelmiş. Gerçek adı Louise Weber olan bu efsane dansçı ‘Montmartre’ın Kraliçesi’diye de anılıyor ancak bir kraliçe için epey hazin bir hikayesi var. Kendisini meşhur eden Moulin Rouge’a sırtını dönerek kendi kumpanyasını açmaya teşebbüs etse de ticari anlamda yaşadığı büyük başarısızlık onu sokaklara düşürmüş. Ömrünün son yıllarını sigara ve kibrit satarak geçirmiş ve sefil bir halde ölmüş.

Aslında Moulin Rouge’un da her daim mesut günler yaşadığı söylenemez. Her şeyden önce iki büyük dünya savaşı görmüş, 1915’te büyük bir yangın geçirerek perdelerini yedi yıl süreyle kapatmış. Bu talihsizliklerin ardından ilginç bir gelenek ortaya çıkmış. Burada sahneye konulan hemen hemen tüm gösterilerin baş harfi, Fascination, Fantastic, Festival, Femmes Femmes Femmes’ gösterilerinde olduğu gibi,‘F’ ile başlıyor çünkü geleneğe göre F harfi gösteriye uğur getiriyor. Şimdilerde 120. yılını kutlayan Molulin Rouge, F geleneğini ‘Feerie’ adlı yeni gösterisinde de sürdürüyor.

Dört ayrı bölümden oluşan bu gösteride dansçı, akrobat, sihirbaz ve palyaçoların da yer aldığı 100 kişilik bir ekip sahne üzerinde rol alıyor. Hatta bu kadroya at, piton yılanı gibi hayvanları da dahil ! Şovun arka planında ise teknisyeninden kostümcüsüne 1.500 çalışanın emeği var. Tam bin farklı kostümün kullanıldığı bu gösteri için 80 müzisyen ve 60 korist görevlendirilmiş. Sahneye kurulan 40 tonluk su kapasiteli dev akvaryum ve içinde kıvrılarak yüzen beş devasa piton da acabası. Tam tamına 8 milyar Euro harcanarak oluşturulan gerçek bir ‘show business’le karşı karşıyayız. Yılda 600 bin ziyaretçi kapılarda saatlerce kuyrukta beklemeyi boşuna göze almıyor.

Evet Moulin Rouge deyip geçmeyelim. Bakın bu sahneden kimler gelmiş kimler geçmiş ; Ella Fitzgerald, Yves Montand, Liza Minelli, Elton John, Josephine Baker, Frank Sinatra, Mikhail Baryshnikov,, Édith Piaf... Ayrıca inanılmaz ama La Toya Jackson bile burada bir performans sergilemiş. Tabi bu arada 2001 tarihli, Nicole Kidman ve Ewan Mc Gregor‘un başrollerini paylaştıkları, Oscar’a da aday gösterilen aynı adlı filmi unutmayalım.

Herkes kendi İstanbul’unu ve kendi Paris’ini yaşar neticede. Ama yine de Paris’e kadar gidip Moulin Rouge’da güzel bir gece yaşamak isteyenlere bazı notlarla bitirelim:


 Moulin Rouge, devasa bir kabare tiyatrosu, özel davetler için ayrılmış bir lounge ve sinema salonundan oluşuyor. Gösteri öncesinde akşam yemeğinizi de yiyebileceğiniz bir masa istiyorsanız kişi başına 150-180 Euro ödüyorsunuz. Üstelik şov öncesi akşam yemeğinde Moulin Rouge orkestrası eşliğinde, piste çıkıp dans etme imkanı da var.

 ‘Sadece şampanya içmek istiyorum’ diyebilirsiniz, o zaman gözden çıkaracağınız rakam kişi başına 90-100 Euro civarında. Yeme-içme faslına ilgi göstermeyip sadece gösteriyi izleyecekseniz 80-90 Euro gibi bir rakamla güzel bir akşam geçirmiş olursunuz .

 Fransa’da en çok şampanya nerede tüketiliyor dersiniz? Tabi ki Moulin Rouge’da. Yılda tam 240 bin şişe şampanya içiliyormuş burada!