10 Ocak 2016 Pazar

''Sosyal politikalarda günlük reçetelere bağlı kalmak değil dönüştürücü olmak gerekiyor''

The World Academy of Sciences (TWAS) tarafından 2015 yılı Sosyal Bilimler ödülüne layık görülen Prof. Dr. Ayşe Buğra, sosyal politikalar alanındaki güncel sorunları değerlendirdi.
Boğaziçi Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü öğretim üyesi ve Sosyal Politika Forumu Araştırma ve Uygulama Merkezi Direktörü Prof. Dr. Ayşe Buğra, geçtiğimiz günlerde The World Academy of Sciences (TWAS) tarafından, gelişmekte olan ekonomilerde ve küresel düzeyde sosyal politikalar konusundaki araştırmalara katkısı nedeniyle 2015 yılı Sosyal Bilimler ödülüne layık görülmüştü.
Prof. Dr. Ayşe Buğra ile bu ödül vesilesiyle biraraya gelerek sosyal politikalar alanındaki güncel sorunlara dair değerlendirmelerini aldık. Aynı zamanda Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Politika Forumu’nun 2015 yılında odağına aldığı çalışmaları ve 2016 projelerini dinledik.  

Öncelikle Sosyal Politikalar Forumu açısından geçtiğimiz yıla dair değerlendirmelerinizi alabilir miyiz? Yeni döneme dair hangi çalışma alanlarını odağınıza almayı planlıyorsunuz?
Sosyal Politika Forumu hem bir araştırma birimi hem de aynı zamanda araştırmacı yetiştiren bir birim. Bünyemizde master ve doktora düzeyinde çalışan pek çok araştırmacı var. Bu araştırmacılardan bazıları Atatürk Enstitüsü’nde geçen yıl içinde doktora ve master tezlerini tamamladılar. Bunlardan biri yerel düzeyde sosyal aktörler arasındaki ilişkilerle ilgili bir doktora teziydi. Enstitümüz bünyesinde bir diğer tamamlanan çalışma ise emeklilik reformu ve emeklilik sisteminin değişimi üzerine gerçekleştirilen bir master tezi oldu. Türkiye’de çalışma hayatıyla ilgili bir doktora tezi tamamlanmak üzere. Türkiye’de tütün piyasasının tarihi ile ilgili doktora tezini tamamlamış olan bir başka araştırmacı da halen Sosyal Politika Forumu’nda doktora sonrası çalışmalarını sürdürüyor.
Yine 2015’de LGBTİ bireylerin sosyal hizmetlere ulaşımı ve sosyal haklardan yararlanma biçimi üzerine bir araştırma yapıldı. Bu oldukça geniş kapsamlı bir çalışma oldu, sonuçlarını bekliyoruz. Bu bizim çok önemsediğimiz bir araştırma çünkü Türkiye’de de Avrupa’da da LGBTİ bireylerle ilgili araştırmalar genellikle sivil haklar bağlamında yürütülüyor ve ayrımcılık ekseninde düşünülüyor. Sosyal hizmetlere erişim konusu hem Türkiye hem de Avrupa’da çok daha az gündeme getiriliyor. Bu açıdan ilginç sonuçlar içeren bir çalışma oldu.
Bu yıl yani 2016’da ise, Kırsal Kesimde Yoksulluk teması çerçevesinde bir araştırma planlıyoruz.
Sosyal Politika Forumu olarak en genel anlamıyla eşitsizlikler üzerine çalışıyoruz. Sağlıkta, eğitimde eşitsizliğin farklı boyutları üzerine çalışmalarımız devam ediyor. Şu anda UNDP için bir rapor hazırlıyoruz. Rapor küçük ancak bizim büyük resmi görmemize yardımcı olacak bir çalışma olacak.
2015’te Sosyal Politikalar Yüksek Lisans Programı başlattınız. Biraz da bu program hakkında bilgi alabilir miyiz?
Sosyal Politikalar disiplinlerarası bir alan. Öğrencilerimiz sosyal bilimlerin farklı alanlarından geliyorlar. Programın en önemli ve kuvvetli yönü, öğrencilerimizin sivil toplum alanında, uluslararası kuruluşlarda veya bürokraside çalışabilecekleri bir program olarak düşünülmesi, ama aynı zamanda farklı alanlarda doktoraya devam etmek isteyen öğrencilere iyi bir akademik zemin hazırlayacak, iyi bir yön verecek bir program olması.
Programın başlaması bağlamında 2015’te küçük bir çalıştay düzenledik ve Avrupa’nın çeşitli üniversitelerinde sosyal politika alanında çalışan araştırmacıları davet ettik. Sosyal politika alanında bugün karşılaşılan sorunlar temalı bu çalıştay, bu alanda çalışan üniversitelerle iyi bağlantılar kurmamıza yardımcı oldu.
 Sosyal Politika Yüksek Lisans Programı’nda öğrencilerimizin güncel sorunlarla ilgilenmelerine çok önem veriyoruz, ancak aynı zamanda teorik donanıma da çok önem veriyoruz. Sosyal politikanın akademik olarak bana çekici gelmesinin nedeni de bu; hem gerçek hayatla gerçek sorunlarla bağlantıyı koparmıyorsunuz hem de çok zengin, teorik bir arka planda, tarih, felsefe, iktisat gibi alanlardan beslenerek çalışabiliyorsunuz.
Programla ilgili amaçlarımızdan biri de Türkiye’nin içinde bulunduğu bölgeden yani Balkanlar’dan Orta Asya’dan ve belki Ortadoğu’dan da öğrenci almak.
UNDP için hazırlamakta olduğunuz rapordan bahsettiniz, bunu biraz daha açabilir miyiz?
UNDP Bölge bürosu, ki bu bölge Avrupa ve Orta Asya’yı içeriyor, bölgede eşitsizliklerle ilgili bir çalışma yapıyor; bizden de Türkiye ile ilgili bir rapor istendi. Birkaç sene önce, Sosyal Politika Forumu’nda Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyesi Ayşen Candaş, Volkan Yılmaz ve Burcu Yakut Çakar  tarafından bir Eşitsizlik Araştırması yapılmış ve kapsamlı bir rapor olarak sunulmuştu. Bu şimdi yaptığımız çalışmanın arka planını oluşturuyor. Bu çalışma 2016 yılının ilk aylarında tamamlanacak; daha sonra da kitaplaştırmayı umuyoruz.
Geçen ay Boğaziçi Üniversitesi’nde açıklanan BM İnsani Gelişmişlik Raporu’nda Türkiye'nin, İnsani Gelişmişlik’te 72. sıraya gerilediği açıklandı. Sizce bu sıralamalar ne derece önemli, hangi göstergelere bakılması anlamlı?
İnsani gelişmişlik raporlarının ortaya çıkışındaki temel fikir, gelişmişlikten sadece gelire veya ekonomik büyümeye bakarak bahsedilemeyeceği, dolayısıyla başka unsurları da dikkate almamız gerektiği fikriydi. Bu kapsamda bu raporlarda ilk olarak sağlık ve eğitim alanlarına bakıldı.
Bir ülke ekonomik olarak büyüyebilir ama sağlık ve eğitim alanlarındaki performansı o kadar iyi olmayabilir. Ya da büyümesine nazaran eğitim ve sağlıktaki performansı daha başarılı olabilir. Bu göstergelerin dikkate alınması gerekliliğinden hareketle bahsedilen raporlar hazırlanmaya başlandı. Sağlık yaşam beklentisiyle ölçülüyor, eğitimde ise şimdi ortalama okullaşma süresi ve okullaşma beklentisine bakılıyor. Bu yaklaşımla rapor ülkeleri insani gelişmişlik göstergelerine göre sıralıyor. Burada 1-2 sene içindeki oynamalar çok önemli değil çünkü bu başka ülkelerin durumuna bağlı olarak da değişebiliyor. Zaten sağlık ve eğitim göstergeleri uzun dönemli politikaların sonuçlarıyla değişebilecek göstergeler.  
Ancak, ülkenin insani gelişmişlik sıralamasında yeri ile gelir sıralamasındaki yeri arasındaki fark önemli. Türkiye özelinde bu rapor mevcut ekonomik düzeyde insani gelişmişlikte, eğitim ve sağlık alanında şimdi olduğundan daha başarılı olunabileceğini gösteriyor. Bunun üzerinde düşünülmesi gerekiyor.
Türkiye’de bu ve benzeri endekslere dair bilgi, genellikle ülke olarak hangi sırada olduğumuzla veya skor algısıyla sınırlı kalıyor. Tartışılması gereken diğer göstergeler ya da alt başlıklar politika üretenler tarafından yeterince tartışılıyor mu?
Bu istatiksel verilerin masaya konulması önemli çünkü bunlar bazı gerçeklerle yüzleşilmesini kaçınılmaz kılıyor. UNDP dışında da dünyada çeşitli kurumların hazırladığı raporlar var.  Bu raporlar ortada olunca ‘’Her şey yolunda’’ demek tüm hükümetler için zorlaşıyor. İyi niyetli siyasetçiler ‘’Acaba burada nasıl bir sorun var?’’ diyerek durup bakabiliyorlar. Bu raporlar en azından buna bir zemin hazırlıyor.
Öte yandan, UNDP Temel İnsani Gelişmişlik sıralaması eğitim ve sağlık alanındaki gelişmeleri dikkate alıyor ama bunun dışında raporda çok fazla veri var. Örneğin Toplumsal Cinsiyet Eşitsizlikleri Türkiye açısından son derece önemli. Ülkemizde bu konunun ele alınması ve siyasetin gündemine girmesinde bu tür verilerin ortaya konulması da etkili oldu diye düşünüyorum.
Tartışılması gereken eşitsizliklerin siyasetin gündemine girmesi pozitif bir gelişme olmakla beraber bu konuların pratik hayatta uygulamalara dönüşmesi açısından değerlendirmeniz ne yönde?
Sosyal politika kolay bir alan değil, biraz eklektik olmayı göze almak zorundasınız. Bir politika önerirken önerdiğimiz politikanın istenmeyen etkileri olabileceğini de düşünmeliyiz.
Örneğin evde bakım hizmetlerinde bulunan kadınlara nakit yardım konusu olumlu yanları olan bir uygulama. Ancak bu uzun vadede kadın istihdamını nasıl etkiler diye de düşünmek lazım. ‘’Bu uygulama toplumsal cinsiyete dayalı geleneksel işbölümünü sabitleyip kadınları bakım hizmetlerine mahkum ederek ekonomiye ve topluma katılımlarını engeller mi?’’ diye düşünmek gerekiyor. Dolayısıyla tek bir reçeteyle çözümler bulunabilecek bir alandan söz etmiyoruz. Dönüştürücü etki yaratan politikalar bulmak gerekiyor.
‘’Mülteci sorunu insan eliyle yaratılmış bir afete benziyor’’
Bahsettiğiniz bu yaklaşımı, örneğin son aylarda Türkiye ve dünya gündemini sarsan mülteci sorununa uyarlayacak olursak nasıl bir değerlendirme yapılabilir?
Mülteci sorunu, insan eliyle yaratılmış bir afete benziyor. Bu konu bizim disiplinimizin sınırlarını epey zorlayan bir konu. Göçmenlerin durumuna dair daha kolay teori üretebiliyor, daha kolay enstrümanlar önerebiliyoruz ancak mültecilerin durumu çok daha karmaşık. Birçok farklı alanda düşünmek zorunda kalıyorsunuz.
Bu insanlar buradalar, bir süre de kalacaklar. Bu insanların çalışma hayatına katılmaları lazım. Peki çalışma hayatına nasıl entegre olacaklar? Entegre olurken bu durum Türk vatandaşlarını nasıl etkileyecek? Ne gibi çatışmalar çıkabilir ve bunlar nasıl engellenebilir? Sosyal yardım sistemi nasıl dönüşmelidir?
Örneğin, Avrupa’da göçmen düşmanlığından söz ediliyor. Oysa Avrupa’da bunun ötesinde çok gerçek bazı sorunlar var. Yeni bir göç ve insan dalgasını kucaklamaya hazırlanırken, ülkevatandaşlarının edinilmiş haklarının nasıl korunacağını düşünmek gerekiyor.
Mutlaka her düzeydeki siyasi otoritenin katılımıyla mülteci sorununda ulusüstü bir işbirliği düşünülmesi ve daha da önemlisi toplumun ikna edilmesi gerekiyor.
Sosyal politikanın burada faydalı olabileceği birkaç alan var; bunlardan biri de şu: Ne yaparsanız yapın, nasıl bir politika uygularsanız uygulayın insanları ikna etmeniz çok önemli. Herkesi memnun edemeseniz bile, vergi mükelleflerini ve sosyal hizmetlerden yararlananları  ikna etmeye çalışmak gerekli. İnsanlara rağmen politika yapamazsınız.

Söyleşi: Duygu Durgun Köseoğlu /Kurumsal İletişim Ofisi