14 Eylül 2015 Pazartesi

İnsanı Yaşatmak






Türkiye’deki insan kaçakçıları bota yeterli yakıt koymadıkları için yarı yolda motor durunca 60 kişilik Suriyeli mülteci grubu denizde kalıyor. Yunan sahil güvenliği tarafından kurtarılan grupta yer alan Delil adlı genç bir adam ‘’Gelmeselerdi şimdi hepimiz boğulmuştuk’’ diye anlatıyor…


http://serbestiyet.com/Gundem/insani-yasatmak-166960

Yunanistan’ın Midilli adasındayız. Limanda olağanüstü bir hareketlilik  var.  Suriye ve Afganistan’dan kaçarak Ege denizini geçen binlerce mülteci Midilli Limanı’nda umarsızca bekliyor. Erkekler, kadınlar, çocuklar, bebekler… Her gün binlercesi geliyor Türkiye’den. İnsan kaçakçılarına verdikleri binlerce dolar karşılığında Behramkale’den botlara binerek yedi, bilemediniz sekiz saat süren amansız bir deniz yolculuğundan sonra kendilerini Midilli’nin kıyılarına atıyorlar.



Uzun saçlı, gözlüklü, sırt çantalı genç bir adam Yunan polisiyle konuşuyor. Giyim tarzı, hal ve hareketleriyle Yunan, İtalyan veya İspanyol olduğunu düşünmek mümkün. Genç adam limanda bekleyen büyük gemiyi işaret ederek bir şeyler söylüyor. Polis nereli olduğunu soruyor. ‘’Suriyelim’’ diyor adam. O büyük gemiye binip Atina’ya gidecek , oradan da başka bir Avrupa ülkesine gitmenin yollarını arayacak tıpkı limanda ve çevre parklarda gece gündüz demeden gitme sırasının  kendilerine gelmesini  bekleyen binlerce mülteci gibi. İleride bir kafede oturmuş mültecileri görüyoruz. Orta yaşlı bir hanım ve çocukları…Temiz kıyafetleri, güneş gözlükleriyle tipik orta sınıf bir Türk ailesi  gibiler. Çünkü savaş sınıf, statü, zenginlik yoksulluk filan tanımıyor, herkesi aynı kaldırımda buluşturuyor.
Midilli merkezinde adım başı parklarda, sokaklarda kartonların üstünde yatan mültecilere rastlıyorsunuz. Adanın diğer ucundan tam 65 kilometre ötesinden yürüyerek kent merkezine ulaşmayı başarmış olanlar şimdi de seyahat bürolarının önünde kuyruklar oluşturup Atina’ya gidecek gemide kendilerine bir bilet bulmaya çalışıyor. Pasaportları, kimlikleri yanlarında olanlar şanslı. Diğerleri yani resmi kağıtsız olanların ise adada ne kadar kalacakları belirsiz. Onlar orada öylece kaldıkça gelecek günlerde daha büyük sorunların çıkabileceğini şimdiden kestirmek olası…

Adanın kuzeyinde, Assos’un tam karşısındaki Molivos, Türkiye’den deniz yoluyla gelen mültecilerin Yunanistan’a vardıkları ilk nokta. Midilli’nin tartışılmaz en güzel merkezlerinden biri olan ve Batılı turistlerin en çok tercih ettiği tatil cenneti Molivos aslında ufacık bir köy. Denize girenleri, tavernalarda yemek yiyenleri, eski kaldırımlarıyla görsel şölen sunan Molivos’un meşhur çarşısında alışveriş yapan turistleri görüp şöyle bir dışarından baktığınızda günlük hayatın normal seyrinde aktığını sanmanız çok mümkün aslında. Ama durum hiç de öyle değil.


Molivos limanında akşam saatlerinde dolaşıyoruz. Mendireklerde oturmuş yüzlerce mülteci öylece bekliyor.  Yanlarına gidip ne zamandan beri burada olduklarını soruyoruz. Türkiye’den geldik diye tanıtıyoruz kendimizi. Genç bir adam geliyor yanımıza, adı Delil. İki gece önce geldiklerini anlatıyor. Bir botta 60 kişi, kadınlar, çocuklar, erkekler…
Türkiye’den onları bota bindirenler yeterli yakıt koymadıkları için yarı yolda motor durunca Yunan sahil güvenliği fark etmiş ve onları kurtarmış. ‘’Gelmeselerdi şimdi hepimiz boğulmuştuk’’diyor Delil. İki yıl kadar İstanbul Bağcılarda tekstil işinde çalışmış. İki küçük çocuğu var. Karısı ve çocuklarını gösteriyor. ‘’Hayat çok zor İstanbul’da, geçinemiyorduk. Biz de şansımızı  denemek istedik’’. Delil’in yanında hep topu 1200 dolar var. O parayla ailesiyle birlikte yollara düşmüş .

Mültecilere açık kapı politikası uygulayan Türkiye maalesef ona doğru dürüst bir hayat verememiş. Şimdiki hedefi Makedonya üzerinden belki Almanya, belki İsveç. Ama önce sığındıkları bu küçük limandan çıkıp adanın merkezine gitmeleri oradan da şansları yaver giderse Atina’ya ulaşmaları lazım. ‘’iki gündür bize bir otobüs gelip sizi alacak diyorlar, kimse gelmiyor. Burada kalırsak para bitecek. Perişan oluruz’’ diyor Delil.
Yunan yetkililer ise birkaç gün sonra otobüslerle mültecilerin Midilli’ye götürüleceğini söylüyor ama kesin bir gün ve saat vermiyorlar. Aslında onlar da bilmiyorlar. Sadece pasaportu olanların otobüslere binebileceğini, diğerleri için yapacakları bir şey olmadığını söylüyor polis.  Hatta Molivos’tan düzenli olarak adanın merkezine çalışan yolcu otobüslerine bile binmeleri yasak mültecilerin. Oysa normal bir turist 7,5 Euro vererek otobüsle Mitilini’ye ulaşabiliyor. Mülteciler ise yanlarında daha fazla para taşımalarına rağmen otobüse binemiyor. Delil’e nasıl yardım edeceğimizi bilemeden yanlarından ayrılmak üzüntü veriyor. Biraz para vermek istiyoruz, en azından çocuklara süt ve yiyecek alsınlar diye. Kabul etmiyorlar…

Yunan polisi ve sahil güvenliği adadaki mülteci sorunu karşısında biraz da üç maymunu oynasa da orada yaşayan halkın özellikle mültecilere gönüllü yardım eli uzatanların sayesinde biraz olsun insan gibi hissedebiliyor adanın zorunlu misafirleri. 15 yıldır Eftalou’da yaşayan ve eşiyle birlikte bir sanat atölyesi işleten Eric işte bu yardımsever insanlardan biri. Mayıs ayından bu yana Türkiye’den gelen mültecilere denizden çıkar çıkmaz ilk yardımı o yapıyor. Skala Skaminia plajından dönerken yolda, adaya henüz varmış bir mülteci grubun yardımına koşarken tanıştığımız Eric, tekerlekli sandalyesiyle ölüm yolculuğuna çıkan felçli bir genç kızla ilgileniyor. 16 yaşındaki genç kız ve beraberindekiler Kobane’den Midilli’ye uzanan bu yaşam mücadelesinden sağ çıktıkları için mutlular. Rojin adındaki genç kız,  günlerdir Türkiye kıyılarından gelenleri karşılamak için orada olan yabancı basından gazetecilere hikayesini anlatıyor. Gözlerinden adeta umut fışkırıyor. Akıcı bir İngilizceyle konuşuyor Rojin. Hayatında ilk defa denizi görmüş. ‘’Düşünsenize daha sinemeye bile gitmedim ben’’ diyor gülerek. Yolda hiç korkmadığını, hatta denizde olmanın eğlenceli olduğunu söylüyor. Rojin ve ablası Nisrin’in hedefi Almanya’ya gitmek. Kobane’den gelen diğer gruptakiler ise İngilizce dertlerini anlatmakta zorlanıyorlar. Kucaklarındaki bebekleri gösteriyorlar sadece. Rojin’e soruyoruz: ‘’Peki Almanya’ya gidince ne yapacaksın?’’ Hiç düşünmeden, dümdüz, basit ve net  cevap veriyor; ‘’Mutlu ve başarılı bir insan olmak istiyorum’’.

Bütün bu gördüklerim karşısında söyleyebileceğim tek şey şu belki de; bu zalimliğin yok olması, bu dünyanın değişmesi sadece ve sadece Rojin ve onun gibilerin yaşamasına bağlı. Hala insan kalabilmemiz için…