21 Eylül 2012 Cuma

15 Eylül Cumartesi, 2012
Taraf

Aşk ve diğer tüm meselelere dair - ÖZGÜR DUYGU DURGUN - 15.09.2012

  Amsterdam’da yaşayan Servet Koçyiğit’in son dönem çalışmalarını biraraya getiren “Aşk ve Diğer Meseleler” sergisi Rampa’da açıldı. Sanatçı, ilişkilerdeki iktidar meselesine göndermeler yapıyor

 

 

 
Aşk ve Diğer Meseleler... Amsterdam’da yaşayan sanatçı Servet Koçyiğit’in yeni sergisinin başlığı bu. Koçyiğit’in Rampa’da açılan sergisini gezerken aşkın ve diğer meselelerin aslında birbirinden pek kopuk olmadığını düşünüyor insan. Öyle ya, aşk çoğunlukla ikili bir ilişkide yaşanan iktidar savaşının romantik adı değil mi? Ve ilişkileri toplumsal boyuta yaydığınızda aslında herkesin iktidarla öyle ya da böyle romantik veya değil bir hesaplaşması yok mu?

Biliyoruz ki bu ülkede 80’lerde çocuk, 90’larda genç , 2000’lerde ise yetişkin olmak sarsıcı bir deneyim anlamına gelir. Her zaman şaşıracak, kızacak, isyan edecek nedenleriniz, kavgalarınız olur. Eksik olanı aramaya başlarsınız. Daha iyi bir yaşamı, daha güzel bir dünyayı, uzaklara gitmeyi, özgür olmayı düşlersiniz.

Sanat okumak için gitti

Servet Koçyiğit’in kişisel hikâyesinde de “anlamını bile bilmiyorduk’’ dediği özgürlük arayışı ve daha iyi bir sanat eğitimi rüyası var. Bunu Hollanda’ya giderek gerçekleştirmiş, epeyce uzun bir zamandır da dünyanın farklı ülkelerinde yaşama ve çalışma deneyimi edinmiş. Kaleme aldığı metinlerden birinde bu süreci ve arayışını şöyle anlatıyor: “Askerî darbe günlerindeydik, özgürlük istiyor ama özgürlüğün ne anlama geldiğini bilmiyorduk. Resim okumak istiyordum. 80’lerde Türkiye’de sanat okulları çok zayıftı. Bugünkü gibi müzeler, sanat kurumları yoktu. Tek ciddi kurum Bienal’di. Ben de Hollanda’da sanat okumaya karar verdim.’’

Klişelerle oynayan işler

Koçyiğit’in Aşk ve Diğer Meseleler sergisini oluşturan çalışmalarına baktığınızda aslında hepsinin birbiriyle konuşan, ironik bir kurgunun parçaları olduğunu görüyorsunuz. İlk göze çarpan, şu fena halde kitsch İstanbul hatırası manzarası önünde Balayı Yürüyüşü’ne çıkmış gelin ve damat. İlişkilerdeki iktidar meselesine göndermeleri olan bu çalışmanın devamı olarak gelen Gelin/Gelmeyin adlı yerleştirmede ise boğmaya hazır bir kement gibi kıvrılmış, ucunda da gelin ayakkabıları olan beşi bir yerdelerle süslü bir gelinlik görüyoruz. Ancak en çarpıcı iş, Fuck You Sunset. Balkan kökenli bir kadının elinden çıkan muazzam, kıpkırmızı ve yekpare bir dantel örgüden oluşan bu çalışma, Türkçe okumasıyla (Kibarca “Başlarım günbatımına” diye çevirebiliriz pekâla) bildiğimiz tüm romantik klişeleri gıdıklıyor. “Romantizm aslında sanatta çok kullanılmış bir tema. Bu kadar çok bilinen bir temaya başka açılardan bakabilir miyiz diye düşündüm’’ diye anlatıyor bu çalışmaları sanatçı.

Bir ‘Anavatan’ önermesi

Gelelim makro boyutlu “Diğer Meseleler”e... Bu bölümde serginin en dikkat çekici çalışmalarından biri Anavatan isimli fotoğraf. Her biri farklı bir askerî üniforma giyen beş askerin kararlılıkla ve izleyiciye direkt bakarak tuttuğu, halinden memnun bir dansöz imgesinden oluşan bu çalışma için Koçyiğit farklı okumalar öneriyor: “Buradaki kompozisyonu, öncelikle kadının farklı toplumlardaki pozisyonu üzerinden klasik bir toplumsal cinsiyet çatışması olarak; ikincil olarak, iktidar ve kırılganlık arasındaki zıtlık ilişkisi açısından; son olarak, işin başlığının da (Anavatan) önermesi düşünüldüğünde, bir ülkeyi koruduğu kadar kontrol da eden bir ordu olarak okunabilir.” Gerçek adlı video ve fotoğraf dizisi ise, kimi takip ettiği belli olmayan bir medya ordusu siyaset, sanat ve spor dünyasının skandallar yarattıkça kendini yeniden üreten, makineleşmiş dünyayı akla getiriyor.

Türkiye’de dev isimler yok

Peki Türkiye dışında yaşayan bir sanatçı olunca çalışmalarında bu coğrafyaya ait referansların olması kaçınılmaz mı? “Kaçınılmaz değil, aslında bu biraz da zamanla ilgili’’ diyor Koçyiğit. “Geçmişte daha soyut işler yaptım. Minimalizmden büyük zevk alıyorum ama benim görsel hafızamı minimalizm oluşturmuyor. Sonuçta annenizin evinde gördüklerinizle büyüyorsunuz. Biz çok katmanlı, komplike, anlaşılması güç bir toplumdan geliyoruz. Ben 25 yaşımdan sonra bu topluma bir turist gözüyle bakamaz ve yaşadıklarımı bir kenara atamazdım.’’

Koçyiğit, “Çağdaş sanatta uluslararası olmuş dev isimler, örnekler yok önünüzde bu ülkede’’ diye de devam ediyor. “Her şeyin öncüsü sensin. Kendine bir yol, yer arıyorsun. Görsel malzemenin dışında başka kaynaklar da arıyorsun. Edebiyat, tiyatro, sinema gibi disiplinleri çağdaş sanatta nasıl kullanabiliriz sorusunu sormaya başlıyorsun. Mesela mizah bizde çok güçlü. Anadolu’dan, Aziz Nesin’lerden gelen bir miras var. Benim en sık düşündüğüm konulardan biridir çağdaş sanatta mizahı kullanmak.’’

Sanat elitist bir uğraş ama...

Servet Koçyiğit, sanat üretimini sadece Hollanda-İstanbul arasında değil, farklı ülkelere ve Türkiye’nin kentlerine de taşımaya özen gösteriyor. Sadece İstanbul ile sınırlı bir sanat ortamına uzak duruyor. “Sanat zaten elitist bir uğraş’’ diyor. “Kendi özgün dilini yaratmak için keşfetmen gerekiyor. Seçkinci olmayan, demokratik bir sanat da yapabilirsin. Hatta fırsat verilirse, kaynaklar ayrılırsa sıradan, köyde yaşayan ama yetenekli bir insan da çıkıp uluslararası bir sanatçı olabilir çünkü böyle bir dünyada yaşıyoruz artık.”

Peki Türkiye bu dünyada çağdaş sanatta nerede? “Sanat uzun vadeli bir iş. Anlık tüketim değil. Türkiye çağdaş sanatta bugün hâlâ bir Çin veya Hindistan’ın olduğu yerde değil. Öyle olsaydı bugün yurtdışından galerilerin gelip sanatçıları buluyor olması gerekirdi. Yani hâlâ kendi yağımızla kavrulmaya devam ediyoruz.”
Aşk ve diğer tüm meselelere dair Amsterdam’da yaşayan Servet Koçyiğit’in son dönem çalışmalarını biraraya getiren “Aşk ve Diğer Meseleler” sergisi Rampa’da açıldı. Sanatçı, ilişkilerdeki iktidar meselesine göndermeler yapıyor

  Yazı boyutunu büyült


 

 
Aşk ve Diğer Meseleler... Amsterdam’da yaşayan sanatçı Servet Koçyiğit’in yeni sergisinin başlığı bu. Koçyiğit’in Rampa’da açılan sergisini gezerken aşkın ve diğer meselelerin aslında birbirinden pek kopuk olmadığını düşünüyor insan. Öyle ya, aşk çoğunlukla ikili bir ilişkide yaşanan iktidar savaşının romantik adı değil mi? Ve ilişkileri toplumsal boyuta yaydığınızda aslında herkesin iktidarla öyle ya da böyle romantik veya değil bir hesaplaşması yok mu?

Biliyoruz ki bu ülkede 80’lerde çocuk, 90’larda genç , 2000’lerde ise yetişkin olmak sarsıcı bir deneyim anlamına gelir. Her zaman şaşıracak, kızacak, isyan edecek nedenleriniz, kavgalarınız olur. Eksik olanı aramaya başlarsınız. Daha iyi bir yaşamı, daha güzel bir dünyayı, uzaklara gitmeyi, özgür olmayı düşlersiniz.

Sanat okumak için gitti

Servet Koçyiğit’in kişisel hikâyesinde de “anlamını bile bilmiyorduk’’ dediği özgürlük arayışı ve daha iyi bir sanat eğitimi rüyası var. Bunu Hollanda’ya giderek gerçekleştirmiş, epeyce uzun bir zamandır da dünyanın farklı ülkelerinde yaşama ve çalışma deneyimi edinmiş. Kaleme aldığı metinlerden birinde bu süreci ve arayışını şöyle anlatıyor: “Askerî darbe günlerindeydik, özgürlük istiyor ama özgürlüğün ne anlama geldiğini bilmiyorduk. Resim okumak istiyordum. 80’lerde Türkiye’de sanat okulları çok zayıftı. Bugünkü gibi müzeler, sanat kurumları yoktu. Tek ciddi kurum Bienal’di. Ben de Hollanda’da sanat okumaya karar verdim.’’

Klişelerle oynayan işler

Koçyiğit’in Aşk ve Diğer Meseleler sergisini oluşturan çalışmalarına baktığınızda aslında hepsinin birbiriyle konuşan, ironik bir kurgunun parçaları olduğunu görüyorsunuz. İlk göze çarpan, şu fena halde kitsch İstanbul hatırası manzarası önünde Balayı Yürüyüşü’ne çıkmış gelin ve damat. İlişkilerdeki iktidar meselesine göndermeleri olan bu çalışmanın devamı olarak gelen Gelin/Gelmeyin adlı yerleştirmede ise boğmaya hazır bir kement gibi kıvrılmış, ucunda da gelin ayakkabıları olan beşi bir yerdelerle süslü bir gelinlik görüyoruz. Ancak en çarpıcı iş, Fuck You Sunset. Balkan kökenli bir kadının elinden çıkan muazzam, kıpkırmızı ve yekpare bir dantel örgüden oluşan bu çalışma, Türkçe okumasıyla (Kibarca “Başlarım günbatımına” diye çevirebiliriz pekâla) bildiğimiz tüm romantik klişeleri gıdıklıyor. “Romantizm aslında sanatta çok kullanılmış bir tema. Bu kadar çok bilinen bir temaya başka açılardan bakabilir miyiz diye düşündüm’’ diye anlatıyor bu çalışmaları sanatçı.

Bir ‘Anavatan’ önermesi

Gelelim makro boyutlu “Diğer Meseleler”e... Bu bölümde serginin en dikkat çekici çalışmalarından biri Anavatan isimli fotoğraf. Her biri farklı bir askerî üniforma giyen beş askerin kararlılıkla ve izleyiciye direkt bakarak tuttuğu, halinden memnun bir dansöz imgesinden oluşan bu çalışma için Koçyiğit farklı okumalar öneriyor: “Buradaki kompozisyonu, öncelikle kadının farklı toplumlardaki pozisyonu üzerinden klasik bir toplumsal cinsiyet çatışması olarak; ikincil olarak, iktidar ve kırılganlık arasındaki zıtlık ilişkisi açısından; son olarak, işin başlığının da (Anavatan) önermesi düşünüldüğünde, bir ülkeyi koruduğu kadar kontrol da eden bir ordu olarak okunabilir.” Gerçek adlı video ve fotoğraf dizisi ise, kimi takip ettiği belli olmayan bir medya ordusu siyaset, sanat ve spor dünyasının skandallar yarattıkça kendini yeniden üreten, makineleşmiş dünyayı akla getiriyor.

Türkiye’de dev isimler yok

Peki Türkiye dışında yaşayan bir sanatçı olunca çalışmalarında bu coğrafyaya ait referansların olması kaçınılmaz mı? “Kaçınılmaz değil, aslında bu biraz da zamanla ilgili’’ diyor Koçyiğit. “Geçmişte daha soyut işler yaptım. Minimalizmden büyük zevk alıyorum ama benim görsel hafızamı minimalizm oluşturmuyor. Sonuçta annenizin evinde gördüklerinizle büyüyorsunuz. Biz çok katmanlı, komplike, anlaşılması güç bir toplumdan geliyoruz. Ben 25 yaşımdan sonra bu topluma bir turist gözüyle bakamaz ve yaşadıklarımı bir kenara atamazdım.’’

Koçyiğit, “Çağdaş sanatta uluslararası olmuş dev isimler, örnekler yok önünüzde bu ülkede’’ diye de devam ediyor. “Her şeyin öncüsü sensin. Kendine bir yol, yer arıyorsun. Görsel malzemenin dışında başka kaynaklar da arıyorsun. Edebiyat, tiyatro, sinema gibi disiplinleri çağdaş sanatta nasıl kullanabiliriz sorusunu sormaya başlıyorsun. Mesela mizah bizde çok güçlü. Anadolu’dan, Aziz Nesin’lerden gelen bir miras var. Benim en sık düşündüğüm konulardan biridir çağdaş sanatta mizahı kullanmak.’’

Sanat elitist bir uğraş ama...

Servet Koçyiğit, sanat üretimini sadece Hollanda-İstanbul arasında değil, farklı ülkelere ve Türkiye’nin kentlerine de taşımaya özen gösteriyor. Sadece İstanbul ile sınırlı bir sanat ortamına uzak duruyor. “Sanat zaten elitist bir uğraş’’ diyor. “Kendi özgün dilini yaratmak için keşfetmen gerekiyor. Seçkinci olmayan, demokratik bir sanat da yapabilirsin. Hatta fırsat verilirse, kaynaklar ayrılırsa sıradan, köyde yaşayan ama yetenekli bir insan da çıkıp uluslararası bir sanatçı olabilir çünkü böyle bir dünyada yaşıyoruz artık.”

Peki Türkiye bu dünyada çağdaş sanatta nerede? “Sanat uzun vadeli bir iş. Anlık tüketim değil. Türkiye çağdaş sanatta bugün hâlâ bir Çin veya Hindistan’ın olduğu yerde değil. Öyle olsaydı bugün yurtdışından galerilerin gelip sanatçıları buluyor olması gerekirdi. Yani hâlâ kendi yağımızla kavrulmaya devam ediyoruz.”

Yeşim Ustaoğlu ile Araf üzerine...Yüzleşmeyen toplum zalimleşir...



Taraf , 21 Eylül 2012