|
|
Amsterdam’da yaşayan Servet Koçyiğit’in son dönem
çalışmalarını biraraya getiren “Aşk ve Diğer Meseleler” sergisi Rampa’da açıldı.
Sanatçı, ilişkilerdeki iktidar meselesine göndermeler yapıyor
|
Aşk ve Diğer Meseleler... Amsterdam’da yaşayan sanatçı Servet Koçyiğit’in
yeni sergisinin başlığı bu. Koçyiğit’in Rampa’da açılan sergisini gezerken aşkın
ve diğer meselelerin aslında birbirinden pek kopuk olmadığını düşünüyor insan.
Öyle ya, aşk çoğunlukla ikili bir ilişkide yaşanan iktidar savaşının romantik
adı değil mi? Ve ilişkileri toplumsal boyuta yaydığınızda aslında herkesin
iktidarla öyle ya da böyle romantik veya değil bir hesaplaşması yok
mu?
Biliyoruz ki bu ülkede 80’lerde çocuk, 90’larda genç , 2000’lerde ise
yetişkin olmak sarsıcı bir deneyim anlamına gelir. Her zaman şaşıracak, kızacak,
isyan edecek nedenleriniz, kavgalarınız olur. Eksik olanı aramaya başlarsınız.
Daha iyi bir yaşamı, daha güzel bir dünyayı, uzaklara gitmeyi, özgür olmayı
düşlersiniz.
Sanat okumak için gitti
Servet Koçyiğit’in kişisel hikâyesinde de
“anlamını bile bilmiyorduk’’ dediği özgürlük arayışı ve daha iyi bir sanat
eğitimi rüyası var. Bunu Hollanda’ya giderek gerçekleştirmiş, epeyce uzun bir
zamandır da dünyanın farklı ülkelerinde yaşama ve çalışma deneyimi edinmiş.
Kaleme aldığı metinlerden birinde bu süreci ve arayışını şöyle anlatıyor:
“Askerî darbe günlerindeydik, özgürlük istiyor ama özgürlüğün ne anlama
geldiğini bilmiyorduk. Resim okumak istiyordum. 80’lerde Türkiye’de sanat
okulları çok zayıftı. Bugünkü gibi müzeler, sanat kurumları yoktu. Tek ciddi
kurum Bienal’di. Ben de Hollanda’da sanat okumaya karar verdim.’’
Klişelerle oynayan işler
Koçyiğit’in Aşk ve Diğer Meseleler sergisini
oluşturan çalışmalarına baktığınızda aslında hepsinin birbiriyle konuşan, ironik
bir kurgunun parçaları olduğunu görüyorsunuz. İlk göze çarpan, şu fena halde
kitsch İstanbul hatırası manzarası önünde Balayı Yürüyüşü’ne çıkmış gelin ve
damat. İlişkilerdeki iktidar meselesine göndermeleri olan bu çalışmanın devamı
olarak gelen Gelin/Gelmeyin adlı yerleştirmede ise boğmaya hazır bir kement gibi
kıvrılmış, ucunda da gelin ayakkabıları olan beşi bir yerdelerle süslü bir
gelinlik görüyoruz. Ancak en çarpıcı iş, Fuck You Sunset. Balkan kökenli bir
kadının elinden çıkan muazzam, kıpkırmızı ve yekpare bir dantel örgüden oluşan
bu çalışma, Türkçe okumasıyla (Kibarca “Başlarım günbatımına” diye çevirebiliriz
pekâla) bildiğimiz tüm romantik klişeleri gıdıklıyor. “Romantizm aslında sanatta
çok kullanılmış bir tema. Bu kadar çok bilinen bir temaya başka açılardan
bakabilir miyiz diye düşündüm’’ diye anlatıyor bu çalışmaları sanatçı.
Bir ‘Anavatan’ önermesi
Gelelim makro boyutlu “Diğer Meseleler”e... Bu
bölümde serginin en dikkat çekici çalışmalarından biri Anavatan isimli fotoğraf.
Her biri farklı bir askerî üniforma giyen beş askerin kararlılıkla ve izleyiciye
direkt bakarak tuttuğu, halinden memnun bir dansöz imgesinden oluşan bu çalışma
için Koçyiğit farklı okumalar öneriyor: “Buradaki kompozisyonu, öncelikle
kadının farklı toplumlardaki pozisyonu üzerinden klasik bir toplumsal cinsiyet
çatışması olarak; ikincil olarak, iktidar ve kırılganlık arasındaki zıtlık
ilişkisi açısından; son olarak, işin başlığının da (Anavatan) önermesi
düşünüldüğünde, bir ülkeyi koruduğu kadar kontrol da eden bir ordu olarak
okunabilir.” Gerçek adlı video ve fotoğraf dizisi ise, kimi takip ettiği belli
olmayan bir medya ordusu siyaset, sanat ve spor dünyasının skandallar yarattıkça
kendini yeniden üreten, makineleşmiş dünyayı akla getiriyor.
Türkiye’de dev isimler yok
Peki Türkiye dışında yaşayan bir sanatçı
olunca çalışmalarında bu coğrafyaya ait referansların olması kaçınılmaz mı?
“Kaçınılmaz değil, aslında bu biraz da zamanla ilgili’’ diyor Koçyiğit.
“Geçmişte daha soyut işler yaptım. Minimalizmden büyük zevk alıyorum ama benim
görsel hafızamı minimalizm oluşturmuyor. Sonuçta annenizin evinde
gördüklerinizle büyüyorsunuz. Biz çok katmanlı, komplike, anlaşılması güç bir
toplumdan geliyoruz. Ben 25 yaşımdan sonra bu topluma bir turist gözüyle bakamaz
ve yaşadıklarımı bir kenara atamazdım.’’
Koçyiğit, “Çağdaş sanatta
uluslararası olmuş dev isimler, örnekler yok önünüzde bu ülkede’’ diye de devam
ediyor. “Her şeyin öncüsü sensin. Kendine bir yol, yer arıyorsun. Görsel
malzemenin dışında başka kaynaklar da arıyorsun. Edebiyat, tiyatro, sinema gibi
disiplinleri çağdaş sanatta nasıl kullanabiliriz sorusunu sormaya başlıyorsun.
Mesela mizah bizde çok güçlü. Anadolu’dan, Aziz Nesin’lerden gelen bir miras
var. Benim en sık düşündüğüm konulardan biridir çağdaş sanatta mizahı
kullanmak.’’
Sanat elitist bir uğraş ama...
Servet Koçyiğit, sanat üretimini sadece
Hollanda-İstanbul arasında değil, farklı ülkelere ve Türkiye’nin kentlerine de
taşımaya özen gösteriyor. Sadece İstanbul ile sınırlı bir sanat ortamına uzak
duruyor. “Sanat zaten elitist bir uğraş’’ diyor. “Kendi özgün dilini yaratmak
için keşfetmen gerekiyor. Seçkinci olmayan, demokratik bir sanat da
yapabilirsin. Hatta fırsat verilirse, kaynaklar ayrılırsa sıradan, köyde yaşayan
ama yetenekli bir insan da çıkıp uluslararası bir sanatçı olabilir çünkü böyle
bir dünyada yaşıyoruz artık.”
Peki Türkiye bu dünyada çağdaş sanatta
nerede? “Sanat uzun vadeli bir iş. Anlık tüketim değil. Türkiye çağdaş sanatta
bugün hâlâ bir Çin veya Hindistan’ın olduğu yerde değil. Öyle olsaydı bugün
yurtdışından galerilerin gelip sanatçıları buluyor olması gerekirdi. Yani hâlâ
kendi yağımızla kavrulmaya devam ediyoruz.”