24 Mart 2012 Cumartesi

Cilalı Taş devri tapınağı....

24 Mart 2012

http://taraf.com.tr/haber/cilali-tas-devri-tapinagi-gobeklitepe.htm

Erdinç Bakla, dünyanın ilk tapınma merkezi olan Göbeklitepe’den çıkartılan dev dikili taşlar ve objelerden ilhamla yaptığı heykellerle 12 bin yaşındaki buluntuları yorumladı

Bundan tam 12 bin yıl önce avcı-toplayıcı olduğu tahmin edilen Taş Devri insanının daha tarım yapmadan, ekin ekmeden önce tapınmaya başladığını biliyor muydunuz?

Şanlıurfa’nın Göbeklitepe Kazı Alanı’nda bulunan ve halen kazıları sürmekte olan önemli bir arkeolojik keşfin dünyaya armağan ettiği sanırız en önemli bulgu Cilalı Taş Devri insanının en önemli dürtülerden birinin tapınma ihtiyacı olduğunu ortaya koyması... Bölgede tarihi M.Ö 11 bin yıllarına uzanan, tapınma amaçlı törensel alanlara ait bulunan mimari kalıntılar, dikili taşlar ve üzerinde kabartmalı yabanî hayvan ve bitki figürlerinin bulunduğu taşlar bu bölgenin bugüne dek gün yüzüne çıkarılan, dünyanın belki de en büyük tapınma alanı olduğunun kanıtı.

Göbeklitepe rüzgârından bir sergi doğdu

Seramik sanatının ustalarından Prof. Dr. Erdinç Bakla’nın FMV Galeri Işık Teşvikiye’de açılan son sergisine ilham veren Göbeklitepe buluntuları M.Ö 10.000’lere ışık tutacak 20 kadar tapınağa ait kalıntılar sunuyor insanlığa. Bu yüzden de “Dünya kültür mirası” listesine alınıyor. 73 yaşındaki usta sanatçı Erdinç Bakla bölgeye pek çok sefer gidip geliyor ve son iki yıldır yöreden çıkan buluntulara çağdaş yorumlar getiren bir dizi eser üretiyor.

Prof. Dr. Erdinç Bakla’nın dünyanın ilgiyle izlediği Göbeklitepe’yi gündeme getirme isteğinin ardında sanatçının Anadolu medeniyetlerine duyduğu özel merak yatıyor. 90’ların başından bu yana eserlerinde Anadolu’yu inceleyen sanatçı, kapıldığı bu akımı “Hitit Rüzgarı” , “Troia Rüzgarı” ve “Çatalhöyük Rüzgarı” gibi dizilerle isimlendirmiş. Aslında seramik kökenli bir sanatçı olan Bakla, “Benim için seramik veya mermer ayrımının hiçbir önemi ve birbirine üstünlüğü yok. Önemli olan Batı’yı taklit etmeyen, sadece Anadolu’ya özgü sanat yapmak’’ diyor.

Bu kez Göbeklitepe Rüzgarı’nın peşinden giden Erdinç Bakla’nın çalışmalarında kazı alanında bulunan “T” şeklindeki dikilitaşlar birer insan olarak yorumlanıyor. İlkel insanın doğaya veya hayvanlara karşı duyduğu korku ve korunma güdüsü nedeniyle boyu metreleri bulan taşlar diktiğini düşünüyor sanatçı. Hatta sergideki eserlerinde onlara “Toa”, “İhtiyar Moa” gibi isimler veriyor. Kazı alanında bu dikeltilerin henüz yaklaşık 200 adedi bulunmuş ve üzerlerine çeşitli hayvanların kabartma olarak işlendiği görülmüş. Yaklaşık 50 ton ağırlığındaki bu anıt taşlar bölgede büyük hayranlık ve ilgiyle karşılanmaya devam ediyor.

İlgi öyle yüksek ki, halen kazıyı yürüten Alman arkeolog Klaus Schmidt’in Göbeklitepe’nin “Mezopotamya’daki ilk şehirlerden beş bin 500 yıl, İngiltere’deki ünlü Stonehedge anıtından da yedi bin yıl daha yaşlı’’ olduğunu belirtmesinin ardından yabancı basın “dünya medeniyet tarihi yeniden yazılacak” türünden manşetlere imza atmış. Arkeologlar ise Göbeklitepe’yi yazı ve çanak-çömlekçilik öncesi tarihi aydınlatacak en önemli kaynak olarak görüyor ve bu kadar çeşitli hayvan kabartmasının başka hiçbir bölgede olmadığını söylüyor.


Cilalı Taş Devri kadını ve ‘moda’

Göbeklitepe buluntularının bire bir röprodüksiyonlarıyla 12 bin asırlık buluntuları adeta orada, yerindeymişçesine izleme şansı veren Erdinç Bakla’nın sergisinde, 12 bin asır önce bir Cilalı Taş devri kadının modayla nasıl bir ilişki kurabileceğine dair tamamen hayal ürünü olan, kurgusal bir bölüm de ayrıca ilgi çekici...

Göbeklitepe Rüzgarı, 14 nisana dek FMV Galeri Işık Teşvikiye’de izlenebilir.