27 Eylül 2007 Perşembe

Bienal'de Kemalizm'i Tartışmak...



10. Bienal de Artes Plasticos en Estambul ha pasado con algunos debates sobre Ataturk. El comisario de Bienal, Sr. Hanru se habia critisado por comentar mal los ideas de la reformacion de Turquia. Este articulo comenta este debate.


Türkiye’de 22 Temmuz öncesinde baslayan ve seçimlerden sonra giderek siddetlenen bicimde süren tuhaf bir akil yürütme mantigi söz konusu.

Bu, tartisilmasi gereken asil konu yerine o konudan cok uzak bir bicimde bambaska bir sorunu adres gosteren, gercekte dile getirilmesi gereken talepler ve gorusleri seslendirmeyen ve 'tartismayi' gereksiz bir itisme-kakisma batagina saplayan garip bir yöntem.
Ama sanirim biz Türkler hep böyleyiz. Kuyruguna teneke baglanmis kediler gibi kendi cevresinde dönüp duran, döndükçe basi dönen ve en basit gerçeklikleri bile sasi görmeye baslayan huzursuz, kötümser, inatçi, korkak, huysuz, diyalogtan cekinen, beceriksiz yeni ergen insan toplulugu.

Konumuza gelelim…

Tarih 8 Eylül 2007. İstanbul sanat ortami adina bence önemli bir milat olusturacak bir gün. 10. Uluslararasi İstanbul Bienali'nin acilisina yurtdisindan gelen onlarca gazeteci, sanatçi, elestirmenin ilgisi düsünülecek olur ise, Bienal ile birlikte istanbul'un artik global sanat haritasinda hakli bir önem kazandigini görüyoruz. Ancak son günlerde yasanan 'traji-komik' bir tartisma Bienal'in yaymaya çalistigi 'iyimserlik' duygusunu deyim yerindeyse tam anlamiyla baltalamaya çalisiyor.

Uluslararasi Ögrenci Trienali gibi dünyadan sanat ögrencilerini bulusturan çok kapsamli bir organizasyona imza atan Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi gibi saygin bir kültür kurumunun dekani, Bienal'in küratörü Hanru'yu Atatürk ve Türkiye'nin modernlesme projesine yönelik kisisel görüsleri nedeniyle son derece dogmatik, kaskati bir dille 'kinadigini' beyan ediyor.

Üstelik bunu yaparken basina gönderilen bu bildiriyi tüm fakülte egitim kadrosu adina seslendirmekte hiç bir sakinca görmüyor. Oysa gazetelerden de anlasiliyor ki, dekanin yayinladigi bu bildiriden pek cok ögretim üyesinin haberi bile yok!!! Bir sanat kurumunun demokrasiyi ne kadar icsellestirdigini gosteren (!) bence 'huzunlu' bir tablo...

Varlik nedeni özgür düsünceyi, demokratik tartisma kulturunu toplumla paylasarak çogaltmak olmasi gereken bu kurumun yöneticisinin talihsiz açiklamalarini üzüntüyle karsilamaktan baska elden ne gelir? Ustelik 22 Temmuz ile birlikte giderek 'muhafazakar' degerlere donme egilimi sergileyen bir yonetimin egemen oldugu bu ortamda bir sanat kurumundan gelen bu son derece 'muhafazakar' aciklama, zihniyet tartismalari acisindan da dusundurucu degil midir?

Sanat ortamimizin bu tartısmalarla zaman yitirmemesini umuyorum.

Herseye ragmen 'iyimserligimizi' kaybetmemek dilegiyle.

Bu yazi ayni zamanda aşagidaki link'te yayinlanmaktadir.
http://www.dynamic.diyalog-der.eu/index.php?id=437&L=1

Hiç yorum yok: