25 Eylül 2007 Salı

Anadolu'ya açılan kapılar









Şakir Eczacıbaşı'nın 'Kapılar/Pencereler' başlıklı sergisinden Doğubeyazıt'tan İstanbul'a, Kapadokya'dan Bursa'ya her biri farklı dünyalara açılan kapı ve pencerelerin öyküleri...
La exposicion de Şakir Eczacıbaşı, uno de los fotografos mas importantes de Turquia, cuenta las historias de las puertas y las ventanas de distintos regiones del pais...


RADİKAL- 19.10.2001
DUYGU DURGUN (Arşivi)

Hem sanatçı, hem destekleyicisi, hem de sanatın her alanıyla ilgili bir izleyici Şakir Eczacıbaşı. 'Bir rastlantıyla' başlayan fotoğraf yolculuğunda 37 yılı geride bıraktı. Şimdi, bu yolculukların önemli bir kesitini İş Kuleleri'ndeki Kibele Sanat Galerisi'ndeki 'Kapılar/Pencereler' sergisiyle (2001) sanatseverlerle buluşturdu.

Uzun süredir Anadolu'yu dolaşıyorsunuz. Bu yolculukların ana temasını kapılar ve pencereler oluşturuyor. Neden?
Yaşamın gizli yanlarını keşfetmenin ayrı bir çekiciliği olmuştur hep. Türkiye'yi ve Türkiye'nin yaşadığı değişimleri de Anadolu'yu gezip görerek yakalamak gerektiğine inanıyorum ben. Gördüm ki, kapılar ve pencereler, ülkemiz coğrafyasında bütünleştikleri kültürel dokularla yaşamın sıcaklığını ve doğallığını yansıtıyor, her bölgede hatta her mahallede farklı hikâyeler anlatıyorlar. Her biri farklı dünyalara açılan kapı ve pencereler, bizleri ardındakileri keşfe çağırıyor... Kapıları, pencereleri fotoğraflarken sergiyi kurguluyor muydunuz? 1960'lardan bu yana Anadolu'nun dört bir yanında kapı ve pencereleri, onların ardındaki öyküleri görüntülüyorum. Sergi açayım diye çekmeye başlamadım. Sanata duyulan ilgi, her sanatçı için, nasıl sonuçlanacağını düşünmeksizin, bir birikime dönüşüyor. Bu birikim, sonuçlarıyla, size mutluluk veriyorsa bunu paylaşmak istiyorsunuz. 'Kapılar/Pencereler' sergisiyle bir yandan kapılar ve pencerelerin gizemli dünyasının sırlarını sanatseverlerle paylaşırken kültürel zenginliklerimizi de ölümsüzleştirmek istedim.

Sanatın farklı kollarına kucak açan etkinlikleriyle Türkiye'yi dünyayla buluşturan İKSV'nin yöneticisi olarak yıllardır kültür hayatına yön veriyorsunuz. Fotoğraf sizin için her zaman önde gelen bir tutku. Fotoğrafa nasıl başladığınızı anlatır mısınız?
Bir rastlantı sonucu başladım fotoğraf çekmeye. Ama sanıyorum öyle olmasaydı da, günün birinde, bir sanat uğraşıyla ortaya dökecektim içimdeki birikimi... Fotoğraf da bana çok uygun düştü. İş yaşamımım yanında, ancak fotoğraf makinesi yansıtmak istediklerimi kısa sürede görüntülere dönüştürebilirdi. Bu açıdan, bir ressamın, bir heykelcinin yapıtı üzerinde çalışması gereken süreyi bir düşünün...

İlk çektiğiniz fotoğraf neydi?
Çektiğim ilk fotoğrafın ne olduğunu bilmiyorum ama kamerayı elime aldığım gün Kumkapı kıyılarına gittiğimi anımsıyorum. O gün çektiğim fotoğrafların bazılarını bugün bile sergiliyorum...

O 'fotoğraf' anı nasıl bir duygu?
İnsan daha çok oluşmakta olanı anlar, oluşumu bekler, oluşunca çeker. Ya da birdenbire oluşur, yetişebilirseniz çekersiniz. Çekim anında fotoğrafın aynısını isterim. Ne keserim, ne biçerim, ne de renkte oynama yaparım. Baskı aynen çektiğim gibi olmalı, hiçbir ayrıntı kaybolmamalıdır. Çünkü yaşam ayrıntılarda gizlidir. 'Kapılar ve Pencereler' sergisinde de yaşama dair ayrıntılardan bir kesit var...

Hiç yorum yok: